Gaziantep : Sular Altında Kalan Köy ve Şehirler

sular altında kalan köy

Gaziantep : Sular Altında Kalan Köy ve Şehirler

Gaziantep : Sular Altında Kalan Şehirler

Türkiye’deki batık şehirler diyince akla ilk gelen yerlerden biri Gaziantep.Sizin için Gaziantep’e gittik ve sular altında kalan köy yerlerini tek tek gezdik. Sular altında kalan köyler nerede diyenler hazırsanız rehberimize başlayalım.

GAZİANTEP’İN SUYA VE ZAMANA DİRENEN ŞEHİRLERİ

Ülkemizde birçok su var altında hazine barındıran. Var olma mücadelesi veren şehirlerin ruhları damlalara karışıyor pek çok yerde. Malûmdur ki kimi zaman büyük depremler tarih boyunca yerleşim yerlerini alt üst etmiş. Doğanın alıp verdiğine bir şey demek imkânsız. Bunun yanında bir de toplum ihtiyaçlarını belirlerken maalesef gözden çıkarılan yerler de oluyor. Size oraları anlatacağım bu yazıda. Baraj altında kalan, camisi, okulu, evleri, sokakları olan mahalleleri göreceğiz. Su, her zaman bakan kişiye yansımasını vermekle birlikte bazen o kişiye tarih de fısıldar. Bunu her yerde duyamazsınız. Ama Gaziantep’te duyabilirsiniz. Çünkü Antep en güzel üç köyünü su altında misafir ediyor. Suyun ne dediğine kulak verelim mi? Bu acı gerçekle ama aynı zamanda direnişle karşı karşıya gelmeye hazır mısınız? Başlayalım öyleyse canlarım, ilk durağımız Erenköy…

Gaziantep Sular Altında Kalan Köyler

ERENKÖY

 Gaziantep Erenköy

Sular altında kalan köy olarak uğradığımız ilk yer Erenköy oluyor.Batık köyleri karadan değil de Fırat’ın hırçın sularının içinden görecek olmak beni çok heyecanlandırmış olsa da seyahat boyunca ‘’Teknede akıntıdan etkilenir miyim?’’ diye düşünmekten kendimi alamadım.

Nizip limanında, tekneye doğru giden merdivenlerden inerken adımlarım yavaş ve temkinliydi. İçimde iki coşkun duygu vardı: heyecan ve korku, ve ikisi birbiriyle savaşıyordu. Suyun üzerinde olmak beni çoğu zaman ürkütmüştür.

Kaptan Özgür abinin yardımıyla tekneye binip, taşan Birecik Barajı’nın sularına karışmaya başladım.

Tekneye binmeden evvel gezdiğim Zeugma Antik Kenti’nin önünden geçiyoruz. Kent, tüm ihtişamı ve heybetiyle bizi selamlıyor. İçimden ‘’Vay canına!’’ dedim. Ne ilginç tam bu noktada olmak. Karşımda Zeugma, Antep sınırları içindeyim, teknenin altında köy…

Erenköy’e doğru hızlıca giderken her iki tarafki  ağaçlar bize ‘’Hoşgeldiniz’’ diyordu adeta suya bıraktıkları eşsiz gölgeleriyle. Yüzüme vuran hafif rüzgar ve onu ısıtan güneş de ‘’Biz de buradayız Tuğçe’’ diyerek baharın gelişini hissettiriyor tenimde. Özgür abinin evet geldik demesiyle silkelenip arkamı döndüm… Ve o an dondum… Nefes alışlarım derin ve sık sık olmaya başladı.

Hani ilk sevgiliyle buluşma ânı vardır ya, hepimiz yaşamışızdır o ilk karşılaşma heyecanı. Hah, tam olarak öyle bir şeydi yaşadığım…

O sular altında kalan köy… O tam ortada, her şeye rağmen yıkılmadım bak dimdik ayaktayım diyen minare…

Hafızam geri sardı hızlıca. Bir zaman makinesi gibiydi, geri sararken sular çekildi… Caminin tüm bedeni ortaya çıktı. Geri kalan tüm kalıntılar da kendilerini gösterdiler… Her şey olduğu gibi kalsaydı köyde birazdan ezan okunacaktı. Köylüler camiye gidecek ve namaz kılacaklardı. İmam ağır adımlarda evinden çıkmış yürüyor olacaktı. Köy kahvesinde bir bayram havası belki. Bakkaldaki Emine abla sanki bana sesleniyor. ‘’Tuğçe alın hadi kızım meyve sularınızı yürümekten güneş çarpmıştır şimdi sizi, oturun şu köşede biraz soluklanın.’’

Özgür abinin motoru çalıştırmasıyla kendime geldim. Akıntı çok fazla dedi ve bizi sürüklediğini söyledi. Tekrar yaklaşacağım köye doğru, oradan çekim yaparsınız dedi.

Her yer eski görüntüsü almıştı. Yukarıda çıkamadığım kilise… Karşımda sular altında kalmış cami ama ayakta kalan minaresi… Mavinin yeşile çaldığı Fırat’ın suları… Ve terkedilmiş bir Köy… Erenköy…

GÜMÜŞGÜN

sular altında kalan köy

Yavaş yavaş yaklaşıyoruz Gümüşgün’e.  Uzakta, suların ortasında bir çatı görünüyor. Meğer orası okulmuş… Köye tekneyle çok fazla yaklaşamıyoruz.

Birecik Barajı’nın taşması nedeniyle bu şirin köy terkedilmiş ne yazık ki. Tabii yine bu nedenle, biz gezginlerin daha çok ilgisini çeker olmuş batık köyler ve şehirler var diye.. İnsan suya atlamak istiyor, aşağısının her detayını görmek istiyor, tarihini anlamak istiyor. Bir gün orada nasıl akmıştır düşünmek istiyor ama bunu yapmak için canını biraz tehlikeye atmak gerekiyor, canını suya vermiş bir yerleşim yerini özümsemek öyle kolay değil çünkü… Buna benzer şeyler söyledi Özgür abi, duygularıma tercüman oldu desem yeridir. Su berrak olduğunda köy net bir şekilde görülebiliyor. Ben baktığım sırada su bulanıktı, elimde su altı kamerası dahi olsa hiçbir şey belli olmazmış. Olsun dedim. Biz de yukarıdan seyran ederiz. Ermeni köyüymüş burası. Ermenilerden sonra mübadele sonrası Selanik’ten gelen Türkler yerleşmiş.

Yukarı tarafında mağaralar varmış ve oralar köy kahvesi olarak kullanılırmış. Ne güzel değil mi?

Bir an gözüm yine okulun çatısına takıldı. Koşturan çocuklar… İp atlayan kızlar… Ebeleme oynayan erkekler geldi gözümün önüne ve şimdi çocuklukları sular altındaydı… Acaba benim ilkokulum sular altında kalsa ve bir daha duvarlarına dahi dokunamayacak olsam ne hissederdim…

KAMIŞLI

sular altında kalan köy

Vay canına! diye çığlık attım. Köyün sudaki yansımasına aşık oldum!

Kubbe şeklinde olan Kamışlı Köyü beni çok etkiledi görür görmez. Diğer iki köyden yapı olarak çok çok farklıydı. Özellikle merdivenleri. Çıkmak ve dokunmak istedim… Hissedebilmeyi nasıl istedim, anlatamam… Beni Gaziantep’te en çok etkileyen yer oldu burası! Manzara tüm yorgunluğumu aldı. Antik yerleşkeye bakarken ruhum o dönemlere gitti gitti geldi yine… Suyun rengi bile farklıydı sanki burada..

Güneş iyice yakmaya başladı tenimi ama yine de gitmek istemiyorum buradan. Saatlerce durup izlemek, adımlamak istiyorum. Ne tarih var, ah ne yaşanmışlık… Kamışlı sakinlerinden biriyle oturup konuşabilsem ne anlatırlardı kim bilir… İnsana özgü bir şey acı, acı duymak, acımsamak, acımak. Üzülmeyi mi çok seviyoruz, yoksa insan olmanın temelinde mi var bunu hissetmek bilmiyorum. Fotoğraflar, eğlenceli pozlar hiçbir şey gelmiyor insanın aklına buraya bakarken. Hep neler yaşandı, ne oldu onu düşünüyorsun. İçinde bir yerler sızlıyor, nedenini bilmiyorsun. Suyun derman olmadığı tek bir şey varsa o da mutlaka ki üstünü örttüğü bu köylerdir. Hâlâ var olan, var olmaya çalışan köyler. Bir dahaki sefere kara yoluyla gelip saatlerce dolaşacağım buralarda. Doyamadığım dediğim çok az yer olmuştur, buraya doyamadım arkadaşlar. Kamışlı artık tekrar tekrar gelmek için can attığım bir yer olarak kalacak…

Ülkemizde bu türde pek çok yerleşim yeri olduğunu söylemiştim değil mi? Aklımda sürekli buraları bütünüyle gözler önüne serecek bir turizm çalışması dönüp duruyor. Bir proje, bir adım. Bilmiyorum bunu görmeyen kalmamalı bence. Hem insan eliyle ne yazık ki bir katliam bu hem kolay kolay hiçbir toprağa nasip olmayacak güzellikte bir hazine. Bence buralar için hazine kelimesi çok uygun. Çünkü çok değerli, çünkü ilk akla gelen yerde bulunmaz, çünkü bulmak için çaba harcamak gerekir ve umulmadık yerlerde çıkar. Kim Fırat’ın suyuna bakarken onun altında bir tarih yattığını düşünür ki. İnsan suya bakar, sudaki yansımasına bakar, ağaçların suya düşen gölgesine bakar, derin bir nefes alır, yaşadığına şükreder ve çekip gider. Ama buradan gitmek öyle kolay değil. Bir parçanız kalmış gibi, birilerinin sorusunu cevapsız bırakmışsınız ya da verilen bir selamı almamışsınız gibi bir his… Nasıl anlatayım bilmiyorum. Gelin buraya canlarım, en azından mahalle kalabalıklaşsın…

Yazımızın sonuna geldik  Gaziantep’i daha fazla keşfetmek için kapsamlı Gaziantep gezi rehberimi okuyabilirsiniz.

 

 

Tuğçe Şen
bakmadangezme1@gmail.com

Merhaba! Ben Tuğçe.

Yorum Yok

Post A Comment