BRUGGE

BRUGGE

BRUGGE

Brugge’ye ulaşımı, Düseldorf Havalimanı’nın ardından bindiğim trenle gerçekleştirdim. Size de bu yolu tavsiye ediyorum çünkü Brugge’e ulaşımın birçok alternatifi olsa da trenle ulaşım çok daha pratik. Brüksel Zuid ya da Brüksel Central tren istasyonlarından Gare de Brugges’e kadar gidebilmenizi sağlayacak tren seferleri yapılıyor. Üstelik 15 – 20 dakikada bir seferinin olması büyük bir avantaj.

 

Brugge, kanalları, patates kızartması, biraları ve lezzetli wafflelları ile ünlü bir şehir. Biz çok fazla midyeci dükkanlarına da rastladık. Bira fabrikaları ve çikolata dükkanları ile adını duyurmuş ve Belçika’nın Brüksel’den sonra en sık ziyaret edilen şehri Brugge. Bana tek kelimeyle Brugge’ü anlat deseniz kesinlikle “Tarih” derdim. O kadar fazla tarihi yapı var ki şaşırıp kalıyorsunuz. Tarih filmlerindeki sahnelerde dolaşıyor gibi hissediyorsunuz ama Waffle yerken o algınız kırılıyor ve gerçek dünyaya dönüyorsunuz sanki.

Brüj olarak okunan şehrin Orta çağdan kalma kanalları o kadar meşhur ki buraya “Kuzey’in Venedik’i” diyorlar. Gerçekten de şehrin her yerinden bir kanal, bir su parçası çıkıveriyor önünüze. Şehir küçük olmadığı gibi gezilecek yerleri de bitmiyor. Size birazdan gezdiğim her noktayı tek tek anlatacağım ama öncesinde konaklamadan biraz bahsedelim istiyorum.

Ben, NH Brugge isimli bir otelde konakladım. 2 gün 1 gece kaldığım bu otelde çoğu yerde bulamadığım rahatlığı bulduğumu açıkça söyleyebilirim. Resepsiyonları ve oda servisi 24 saat açık. Oldukça temiz ve düzenli. Atmosferi de sıkıcı değil aksine gerçek bir dinlenme alanı. Gezilecek yerlere ve bölgelere olan yakınlığı nedeniyle de tercih edilebilecek en iyi oteller arasında yer alıyor.

Şimdi size Belçika’nın ünlü biralarını nerede içebileceğinizi ve mükemmel çikolataların tadına nerede bakabileceğinizi söyleyeceğim:

  • 1-Bruges Beer Experience

Hazır söz biradan açılmışken Bira Fabrikası ve enfes biralarından da bahsedelim. Burası oldukça büyük bir alan. Brugge zaten biraları ile ünlü bir şehir. Böyle olunca da bira konusunda oldukça gelişmiş olduklarını tahmin etmek zor değil. Bizim bildiğimiz biraları unutun öncelikle. Burada birbirinden farklı, aromatik ve yenilikçi biraları deneyimleme şansınız var.

Ben Vişneli biranın açık ara önde olduğunu düşünüyorum. Girişi ücretli olan müzenin ücretine 3 tadımlık bira da dahil. İstediğiniz biraları tercih edebiliyorsunuz ve ben size meşhur Vişneli birayı şiddetle öneriyorum.

  • 2-Çikolata Evi

Adını duyup bir türlü tadamadığınız o dünyaca ünlü Belçika çikolatası… Gerçekten burada çikolata yedikten sonra fark ettim ki ben daha önce çikolata yememişim aslında. Birada olduğu gibi Brugge, çikolata konusunda da yenilikçi ve yaratıcı. Hem lezzetleri çok çeşitli hem de çikolatadan sanat yapma konusunda oldukça becerikliler. Çeşitli insan figürlerinden şehrin simgelerine dek her şekilde çikolataları burada görebilirsiniz.

Çikolata evinin tasarımı da çok şirin. Nedense bana burası ilk bakışta Hansel ve Gratel’deki kötü kalpli kadının şekerden evini hatırlattı. Neyse ki içeride bizi kötü bir son beklemiyordu ???? Belçika’ya kadar gelip çikolata yemeden dönmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?

  • 3-Breydel de Coninc

Burası da Brugge’ün en meşhur restoranlarından bir tanesi. Günün her saati oldukça kalabalık olan  bu mekân, rezervasyonsuz masa talebine kapalı. Biz yine de risk aldık ve içeriye müthiş bir özgüvenle girerek yer bulmayı umduk. Bulduk da ama siz yine de önden bir rezervasyon yaptırın çünkü Brugge’ün yerel lezzetlerini tatmak için orijinal bir mekân.

Burada midye ve patateslerinin tadına baktık, e bira da olmazsa olmazdı. Burada gerçekten ne midyeler sıradan midye ne de patatesler sıradan patates. Her biri için özel menüler oluşturulmuş ve üzerine çalışılarak bambaşka lezzetler elde edilmiş. Ayrıca sos konusunda da fazlasıyla başarılılar. Atmosfer kalabalıktan dolayı biraz sizi rahatsız etse de yemek yemeye başlayınca bütün kalabalığı unutuyorsunuz. Nezih ve tercih edilebilir.

Konakladık, yedik içtik derken şimdi de sizi upuzun, tatlı yorgunluğuyla zihnimde iz bırakan birbirinden çeşitli gezip görülecek alanlar listemle baş başa bırakıyorum.

  • 1-Grote Markt

Burası aslında Türkçeye çevirdiğimiz zaman Büyük Pazar anlamına gelen, kentin büyük ve tarihi pazar meydanı. Burası yüzyıllar öncesinden beri kentin en önemli ticaret merkeziymiş. Meydanı çevreleyen binaların estetik ve tarihi mimarisi, bu alanı kesinlikle anlamlı ve özel kılıyor. Bizim bildiğimiz meydanlar gibi değil çok daha geniş ve düzenli bir görünüme sahip. Meydan, sizi canlı ve huzurlu bir atmosferle karşılıyor, çevresindeki kafeler de bu anın tadını çıkarabilmenize aracı olacak nitelikteler.

Grote Markt’ta ayrıca tarihe tanıklık etmiş iki heykel bulunuyor. 1302 yılında Fransızlara karşı ayaklanan iki önemli kişinin heykelleri bunlar. Şehir tarihi değerlerine önem veriyor ve anladığım kadarıyla onu unutmamak için her yerde bir izinin kalmasını sağlıyorlar.

  • 2-Belfry Tower

Grote Markt’a kadar gelmişken bu görkemli çan kulesini ziyaret etmeden geçemezdim. 1240 yılında inşa edilmiş olan bu kule önceleri devlet hazinesi ve arşivi olarak kullanılmış. Brugge kentinin simgelerinden bir tanesi olan bu yapı zaman içerisinde birçok kez restore edilerek şu anki görünümüne kavuşmuş. Kentin genel mimarisine hakim olan grotesk mimari burada da kendini gösteriyor. Belfry’ın en üst katına ulaşmak için tam olarak 366 basamak çıkmanız gerekiyor. Seyir bölümü olarak adlandırılan teras oldukça küçük bir alan olduğu için ziyaretçiler 70’er kişi olarak yukarıya alınıyor. Bana kalırsa beklemeye de o basamakları çıkmaya da değer. Ayrıca biz denk gelmesek de kuleyi Çarşamba günü ya da hafta sonu ziyaret ederseniz 47 tane çanın aynı anda bu kuleden çalınışına da denk gelebiliyorsunuz.

  • 3-Historium Müzesi

Bu müze, Brugge’ün altın çağını yansıtması nedeniyle önem taşıyor ve gezginlerin birçoğunun en sık ziyaret ettiği müze olarak değerlendiriliyor. Müzenin ismi önceden farklıymış, bu ismi de 2012 yılında verilmiş. Grote Markt üzerinde yer alması nedeniyle ulaşımı çok kolay bir noktada. Eğer 145 basamak çıkmayı göze alırsanız bu tesisin kulesinden muhteşem Brugge manzarasını izleme fırsatını da yakalayabilirsiniz.

Historium Müzesi tamamen sizi Orta Çağ ile baş başa bırakıyor. Yalnızca bir müze değil tematik alanları da içeren bir tesis konumunda olan bu alanda gerek çeşitli efektler gerekse de dekorasyonu ile sizi gerçek Orta çağ dönemine aitmişsiniz gibi hissettiriyor.

Giriş ücretlendirmesinde alanlara ayrı bilet alınıyor ama toplu alımlarda indirim uygulanıyor. 3’lü bilet alırsanız hem müzeyi gezme şansınız oluyor hem de müzenin en üst katına çıkarak Brugge manzarasını izleyebiliyorsunuz. Yerinizde olsam buraya kadar gelmişken fırsatı kaçırmaz ve kaparım 3’lü bileti!

  • 4-Burg Meydanı

Brugge’nin her bir yanı tarihi esintilerle dolu gerçekten. Burg Meydanı da yıllar boyunca kentin yönetim merkezi olarak biliniyormuş. Grote Markt’ın yakınlarında yer alan meydanın çevresi yaklaşık olarak 2. Yüzyıldan beri yerleşime açık en eski alanlardan bir tanesi olma özelliğini taşıyor. 9. Yüzyılda meydana inşa edilen Brugge Özgürlük Sarayı da en az şehrin kendisi kadar ihtişamlı.

  • 5-Stadhuis Brugge

Burg Meydanı’nda yer alan Stadhius Brugge’ün (Belediye Sarayı) inşası yaklaşık olarak 45 yıl sürmüş. Bu binaya ilk girdiğimizde bizi büyük bir ana salon karşıladı. Burada 14. Yüzyıldan kalma birçok portreler, çeşitli sanat eserleriyle karşılaştık. Aynı zamanda teknolojik imkanlardan yararlanılarak bizlere 14. Yüzyıl tarihi hakkında bilgiler de verildi. Brugge, tarihine önem veren bir şehir ve bu nedenle yalnızca burada değil gezdiğimiz her yerde bu gibi tasarımlar yer alıyordu.

Diğer salonlarda da Gotik mimarinin hâkim olduğu tarihi yapılarla karşılaştık. Daha çok o dönemde kullanılan paraları, materyalleri gördüğümüz bu alanda aynı zamanda çeşitli ve önemli tarihi kayıtların kopyalarını inceleme fırsatı da sunulmuştu.

  • 6-Brugse Vrije

Bu yapı, şehirdeki diğer yapılara oranla çok daha gösterişli ve süslü bir şekilde tasarlanmış. 12. Yüzyılda Brugge şehrinin idari merkez binası olarak kullanılan yapı bugün de ofis olarak değerlendiriliyormuş. Bizim gezebildiğimiz alan ise binanın müze bölümü. Schepenzaal olarak adlandırılan alanın içerisinde ünlü ressam Lanceloot Blondeel’in tasarladığı baca parçasını da görebilmek mümkün.

Burayı görmezseniz olmazsa olmaz diyemem ama zaten birçok gezilecek alana yakın bir mesafede olduğu için geçerken bir uğrayıp “Evet, orayı da görmüştüm.” Diyebilirsiniz ????

  • 7-Kutsal Kan Basilikası

Kutsal Kan Bazilikası aslında Burg Meydanında yer alıyor ama farklı bir alan kadar anlatacak şeyim olduğu için ayrı bir nokta olarak bahsetmek istiyorum buradan. Kutsal Kan Bazilikası, 1200’lü yılların sonunda inşa edilmiş bir dini yapı ve günümüze dek birçok restorasyon çalışması sonucunda ilk günkü görünümüne benzer bir hale getirilmiş. Mimari yapılara ilgisi olanlar için buranın Grotesk ve Romanesk izler taşıdığını da belirteyim. Şimdi bu yapıyı ilginç ve görülmeye değer hale getiren bir ayrıntıdan bahsedeceğim: Bazilikanın içerisinde Haçlı Seferlerinin ardından Brugge’ye getirilen ve içerisinde Hz. İsa’nın kanı bulunduğuna inanılan kutsal bir obje yer alıyor. Bazilikanın ismi de zaten bu nedenle “Kutsal Kan.”. Bu değerli ve kutsal obje, bazilikanın en üst katında sergileniyor. Gümüş bir koruma ile saklanan objeyi görmek için üst kata çıkarsanız eğer girişteki kabartma eseri de mutlaka inceleyin. Bu kabartmada Hz. İsa’nın vaftiz töreni resmedilmiş.

  • 8-Church of Our Lady Brugge
    1. ya da 14. Yüzyılda yapıldığı düşünen bu kilisenin kulesi ile ön plana çıktığı söyleniyor. Gerçekten de 122 metre uzunluğunda olan bu kule oldukça ihtişamlı görünmesiyle kalmıyor tarihi olarak da ilklere imza atmanın heybetiyle bizi selamlıyor. Bu kilisenin kulesi, şehrin en uzun yapısı olmasının yanı sıra dünyada yapılmış en uzun tuğla yapımı kule aynı zamanda. Bu kilisenin de alt katında bir hazine bölümü var ve burada 14. – 15. Yüzyıl sanatçılarının ünlü eserlerini görebiliyoruz. Eserler arasında en bilinen ve göze çarpanı ise Michelangelo’nun “Madonna ve Çocuk” heykeli.
  • 9-2Be Beer Bruges

Brugge yerlileri buraya “Bira Duvarı” diyor. Brugge’a kadar gidip görmeden dönülmeyecek yerlerin başında adı geçince biz de bir gidip görelim istedik. Gerçekten de çok nezih, şık ve bira dolu bir mekân. 200 çeşit birbirinden farklı biraların olduğu 2Be Beer, bizi gerçekten seçim yaparken oldukça zorladı. Gezi sırasında durup dinlenmek için ve farklı biraları tatmak için buradan daha güzel bir alan seçimi olamaz.

Nehir manzaralı, nezih, kalabalık olsa da rahatsız etmeyen, keyifli ve bira dolu bir ortam hayal edin ve bu hayali gerçekleştirmek için koşarak 2Be Beer’e gidin!

  • 10-Rozenhoedkaai

Burası, Brugge denildiği zaman akla gelen ilk fotoğrafmış. Simge haline gelmiş olmasında büyüleyici manzarası ve ilgi çekici mimari yapılarının payı çok büyük. “Nasıl okunuyor yahu bu?” dediğiniz efsane yerimizin Türkçe meali “Tesbih Rıhtımı” ???? Bir cadde ile şehir meydanının kesişme noktası ancak bu kadar güzel olabilir gerçekten.

Muhteşem manzarası, benim de Brugge dendiğinde aklıma gelen ilk karedir hala. Günün her saati burada kalabalık bir fotoğraf çekme seramonisi gerçekleşiyormuş. Hatta o kadar ki Google aramalarında bile Bruges Fotoğraf Noktası yazdığınızda karşınıza Rozenhoedkaai çıkıyor.

  • 11-Blinde Ezelstaat

Burası tatlı, küçük bir geçit. Burgs Meydanı ve Belediye Sarayı’na çok yakın, bu nedenle gezi rotanızın son durağına ekleyebilme olanağınız var. İsminin çevirisini yaptığımızda Kör Eşek Sokağı gibi komik ama tatlı bir anlam ortaya çıkıyor. Aslında bir sokak olan Blinde Ezelstaat, incelendikçe güzelliği anlaşılan bir yer. O nedenle yavaş adımlarla ilerleyip geçitten geçerken yukarı bakarsanız ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

Kör Eşek de aslında bir efsaneye dayalı olarak verilmiş bir isim. Söylenenlere göre eski zamanlarda bu bölgede “in de Blinde Ezel” adlı bir kervansaray varmış. Şimdiki VisMarkt’ın bulunduğu bölgede de o zamanlar eşekle çalışan değirmenler varmış. E tabi bu eşekler dönüp dururken başları dönüyormuş. Bunu engellemek için de gözlerini bağlıyorlarmış. Böyle garip bir hikâye…

  • 12-St.John Hospital

Şu anda kullanılmayan ve tarihi bir yapı olarak şehrin simgesi haline gelen St. John Hospital, Avrupa’nın en eski hastanelerinden bir tanesi. 12. Yüzyılda inşa edilen bu hastane şu anda bir müze konumunda. Burayı neden ziyaret edeceğiz ki diyecek olursanız da aslında sağlık alanının tarihsel gelişimini bize sunuyor olması nedeniyle diyebilirim. Müzede, sizlere Orta Çağ döneminde hastaların nasıl iyileştirildiği anlatılıyor. Aynı zamanda müzenin içerisinde yer alan ve önceden revir olarak kullanılan alanda çeşitli sanat eserlerine de yer veriliyor. Benim en çok ilgimi çeken şey ise içerideki Eczane ve Bitki Bahçesiydi. Burada Orta çağdan kalan çeşitli doğal ilaçlar ve onlar hakkında bilgilere yer veriliyor. Bana kalırsa görülmeye değer ve fazlasıyla ilgi çekici.

  • 13-Vismarkt – Balık Pazarı

Burası Brugge’ün tarihi balık pazarı. Bu pazarın kurulma hikayesi de biraz esprili ve naif bir düşüncenin ürünü: Söylenenlere göre balıkçılar önceden Markt Meydanı’nda satış yapıyorlarmış. Fakat çevre halkı yoğun balık kokusundan rahatsız olunca 1821 yılında bu pazarı açarak tatlı bir çözüm bulmuşlar. Çözümü geçiştirmek için küçük standlar kurarak değil kocaman bir yapı inşa ederek bulmaları da ayrıca hoşuma gitti.

Burada gittiğiniz zaman yalnızca balıkçıların olmadığını görebilirsiniz. Özellikle antikacılar ve ufak tefek eşya satıcıları çok fazla. Bunun nedeni ise balıkçıların işinin erken bitmesi ve sonrasında da pazarın ticaret için verimli olarak değerlendirilmesiymiş.

  • 14-Gruuthuse Museum

Kültürel bir tesis olarak 1865 yılında kurulmuş olan Gruuthuse Museum, uzun zamandır ziyarete kapalıydı fakat 2019 yılında tekrar sanatseverlerle buluştu. Gruuthuse, eski zamanlarda biraları tatlandırmak için kullanılan çiçek ve bitki karışımının adıymış. Bu isim, bu lezzetli karışımı üreten ailenin soyadı olduğu için çiçeğe verilip ardından da bu müzeye verilmiş.

Anlattıklarımdan buranın bir bira müzesi olduğunu anlamışsınızdır. İçeride gezindiğiniz zaman burada 15. Yy ile 19. Yy arasında bira üretiminin tarihi ve üretimi gerçekleştiren bu aile hakkında birçok şey öğrenebiliyorsunuz. Sergi koleksiyonlarının yanı sıra bu tesiste, Gruuthuse ailesinin kullandığı yemek takımları, el işi halılar ve süs eşyaları da sergileniyor.

  • 15-Bonifacius Bridge

Burası, Brugge’ün en eski tarihi köprülerinden bir tanesi. Bu konunun tartışmalı olduğu yönünde söylenceler de var. Kimilerine göre burası Brugge’ün en eski köprüsü değil, 1910 yıllarında yapılmış en yeni köprülerden biri. Ne zaman yapılmış bilinmez ama gerçekten oldukça estetik, söylemeden edemeyeceğim.

Reie kanalının üzerinde bulunan Bonifacius Bridge, küçük olmasına rağmen manzarasıyla bile beni büyülemeye yetti. Kendimi belki de en çok tarihin içinde hissettiğim alanlardan biriydi. Çok güzel fotoğraflar yakalayabileceğiniz gibi sakin bir yürüyüşle içinizi de ferahlatabileceğiniz bir atmosfere sahip. O zaman, gidilsin!

  • 16-Groeninge Museum Bruges

Burası, Brugge’nin en ünlü sanat galerisi. 150’ye yakın eseri barındıran galerinin şimdiki yerinde, Orta çağ döneminde Eekhout Manastırı yer alıyormuş. Bir manastırın olduğu bölgede yüzyıllar sonra bir sanat galerini ziyaret etmek enteresan bir deneyim oldu benim için. Ünlü ressamların ve fotoğrafçıların eserlerinin yanı sıra burada kentin farklı noktalarından çeşitli manzaraların ve önemli yerlerin fotoğraflarına da yer verilmiş.

  • 17-Sint-Salvators Kathedraal Brugge

Brugge denince artık mimarinin aklımıza geldiği düşünülünce bu yapının da Romanesk bir mimarisi olduğunu söylememiz şaşırtmıyor. Şehrin en eski dini yapısı olan Sint-Salvators Kathedraal, 12. Yüzyılda inşa edilmiş. Kulesiyle ilk bakışta dikkatimizi çeken bu kathedralin iç mekânı sade bir şekilde tasarlanmış. İçeride yer alan eserler, burayı gezginlerin en uğrak noktası haline getirmiş. Kulenin altında ise çeşitli kutsal mezarlar ve çeşitli değerli ressamların eserlerinin saklandığı hazine odası bulunuyor. Bu alanlar da ziyarete açılmış durumda.

  • 18-Steenstraat

Burası tarihi bir mekân değil, şehrin en önemli ve en kalabalık alışveriş caddesi. Grote Markt’a oldukça yakın bir mesafede bulunuyor ve dünya markalarına yer veriyor. Ben gittiğimde kalabalık olmasına rağmen düzenli bir akış vardı. Bu nedenle ne kalabalıktan ne de gürültüden hiç rahatsız olmadım. İstiklal Caddesi kalabalığı gibi düşünmeyin asla ????

Euro, dolar tavan yaptı ne alışverişi diyecek olursanız bu caddede size daha tatlı ve az bütçeli önerilerim de var: Bu caddede Arnavut kaldırımlarından salına salına yürüyebilir, butiklerde gezinebilir ve Belçika çikolatalarını keşfedebileceğiniz dükkanlarda vakit geçirebilirsiniz.

  • 19-Hof Bladelin

Yine bir tarihi mekân evet ): Burası 15. Yüzyılda inşa edilmiş bir saray. Önceden Bladelin’e ait özel bir mülkmüş ama sonra bir banka şubesi olarak kullanılmış. Dışarıdan daha küçük gibi görünen yapının içine girdiğinizde sizi önce bir avlu karşılıyor. Brugge’ün altın çağları olduğu söylenen zamanlara ait izleri görmenin yanı sıra Lorenzo de Medici ve karısının madalyon içerisindeki portrelerini de görebiliyorsunuz.

  • 20-Old Hansa Quater

Brugge’ün 13. Ve 15. Yüzyıllar arasında en önemli ticaret merkezlerinden biri olması nedeniyle konaklama alanları da bölgede fazlasıyla inşa edilmiş. Aynı zamanda zengin tüccarlardan bu bölgeye ev yaptıranları da olmuş. Hansa Mahallesi olarak anılan bu bölge, gerçekten bugün bile görkeminden hiçbir şey kaybetmeyen evlerle dolu. Üstelik bu binalardan birkaçı ziyarete açık durumda. Ziyaret etmeseniz bile yürüyüş yapmak, burada oldukça keyifli.

  • 21-Jan Van Eyckplein Meydanı

Meydan, az önce bahsettiğim tatlı mahallecik Hansa Quater’de yer alıyor. Tabii ki burası da ticari faaliyetlerin yoğun olduğu bit meydanmış ve o zamanlar ismi “Academieplein”miş. Sonra meydana ünlü ressam Jan Van Eyckplein’in adını vermişler ve ressamın bronz bir heykelini yaparak meydanın simgesi haline getirmişler. Yapıyı inceledikten sonra etrafındaki butik kafelerde bir akşam kahvesi içmeyi unutmayın, tabi ki enfes çikolataları eşliğinde.

  • 22-‘T Zand Meydanı

Bu meydan, çevresinde tarihi herhangi bir olgu barındırmadığı için pek gezilmeye değer görülmemiş sanırım ama biraz moderniteye de ihtiyaç var diyerek sizlerle paylaşıyorum. Bugüne kadar gördüğünüz çoğu meydandan çok daha büyük bir alan burası ve etrafında birbirinden çeşitli restoranlar, kafeler ve mağazalar var. Belki de günün stresinin ardından günlük gezinizi sonlandırabileceğiniz bir yer olarak değerlendirmek istersiniz ????

Ayrıca Çarşamba ya da Pazar günü giderseniz buraya kurulan pazarları da gezebilirsiniz. Bunun yanı sıra meydandaki opera binasını da ziyaret edebilirsiniz. Dehşet güzel diyemem ama görülmeye değer olduğu kesin. Türk yemeklerini özleyenler için meydanda kebapçı olduğunu da hemen söyleyeyim. Son olarak ‘T Zand Meydanı şehrin biraz dışında kalıyor, bunu bilerek yola çıkmakta fayda var.

  • 23-Brugge Beguinage:

Şehri gezip dolaşmaktan başı dönen ve biraz da sakinlik isteyenlere özel ve şiddetli tavsiyem; Brugge Beguinage. Kocaman yeşillik bir alanın ortasında inşa edilmiş beyaz, küçük pencereli bir manastır aslında burası. Beguinler, rahibeler gibi yemin etmeyen ama dindan bir şekilde bekar olarak yaşayan kadınlara deniyormuş. O kadınlar da burada yaşıyor ve bu doğal güzelliğin içinde vakit geçiriyorlarmış.

Burada beguinlerin sayısı günümüzde bayağı bir azalmış ama hala aktif olarak yaşam mevcut ???? İlkbaharda burada nergisler açtığı için bize bu mevsimde başka bir güzel olduğu bilgisi geldi, meraklısına duyurulur.

  • 24-Minnewater – Aşk Gölü

Brugge dediğimiz zaman aklınıza hep Orta çağ gelmeli. Çünkü yapılarından doğal güzelliklerine parklarından caddelerine kadar her yerde Orta çağa ait bir parça mutlaka bulunuyor. Minnewater olarak isimlendirilen Aşk Gölü’ne gittiniz zaman da kendinizi izlediğiniz Orta çağ belgesel filmlerinin içerisinde gibi hissediyorsunuz. Bu gölde aynı zamanda tekne turları yapılıyor. Bir sürü kuğu sürüsü ile karşılaşmanız da mümkün. Çok huzur dolu ve sakin bir yer olarak aklınızda kalacak olsa da Minnewater’da her yıl Temmuz ayında müzik festivali yapılıyormuş. Sanki o esnada bile oldukça sakin bir yer oluyor gibi geldi bana.

Orta çağ ve sonraki dönemlerde bu göl kıyısı ticari bir rıhtım olarak kullanılıyormuş. Özellikle Rusya’dan gelen şarap, yün ve baharat getiren gemiler buraya yanaşıyormuş. Zaman içerisinde ticari konumdan romantik bir atmosfere nasıl dönüşmüş tam olarak bilinmiyor ama burası için üretilen pek çok aşk hikâyesi mevcut. Hayal gücünüz genişse bu geçişin nasıl gerçekleştiğine dair birçok hikâye üretebilirsiniz. Ben gezinirken bunun üzerine çok kafa yormuştum J

Aşk Gölü aslında bir park içerisinde yer alıyor. Bir kule ve bir köprüyü de içerisinde barındırıyor. Kuleden muhteşem manzaralı fotoğraflar çekebilir ya da köprüye çıkarak tarihi yolculuğunuzu ölümsüzleştirebilirsiniz.

  • 25-Minnewaterburg – Aşıklar Köprüsü

Minneater Gölü’nün içinde yer alan Aşıklar Köprüsünün bir efsanesi var; eğer sevdiğiniz kişiyi bu köprüde öperseniz sonsuza dek onunla güzel bir aşk yaşayabilirsiniz. Efsanesi bir kenara manzarası o kadar güzel ki bir duraksayıp gerçek mi burası diye sorguluyorsunuz. Köprünün bir ucundaki Barut Kulesi de bu manzaraya eşlik ediyor üstelik. 18 metre yüksekliğindeki bu kule ise yaklaşık 600 yıl önce inşa edilmiş.

Belçika, upuzun bir yolculuksa Brugge bu yolculuğun aşk dolu yanı benim için. Şehir tarihi mekanlarıyla öne çıksa da tatlı efsaneler, atmosferi ve aşk hikayeleri ile beni kendisine çekti. Brugge deneyiminden sonra inanıyorum ki siz de benimle aynı duyguları paylaşacaksınız.

 

Tuğçe Şen
bakmadangezme1@gmail.com

Merhaba! Ben Tuğçe.

Yorum Yok

Post A Comment